The Lydians and their World (2010)
by Nicholas Cahill
Sardeis Şehri
Giriş
Sardeis şehri doğal güzellikler içinde, bereketli ve güvenli bir yerde konuşlanmıştır. Tmolos Dağları’nın (bugünkü Bozdağ) eteklerinde, Ege sahilinden Anadolu’nun içlerine giden ana yolların üzerinde stratejik bir konumda yer almaktadır ve Hermos Nehri’nin (günümüzde Gediz) iyi sulanan ovasına ve Gyges Gölü’ne (Marmara Gölü) bakar. Şehrin akropolisi, engebeli sarp kayalıklar üzerinde ovadan 300 m yukarıda yükselen nerdeyse fethedilemez bir iç kaledir (Şek. 1, 2, 3).
Akropolis’in eteğinde Paktolos Nehri, Sardeis’e hem su hem de altın taşımıştır (Greenewalt, “Sardeis’te Altın ve Gümüş Saflaştırma”). En erken Yunan kaynakları Lidya kralını “altın zengini” olarak anlatmış ve “altın” Sardeis ve genel olarak bölge için kullanılan yaygın bir sıfat hâline gelmiştir. Yunan ve Roma efsanelerinde Paktolos’taki altının varlığı, dokunduğu herşeyi altına çeviren Phryg kralı Midas’ın burada yıkanmasının sonucudur. MÖ birinci yüzyılda, Strabon’un zamanına gelindiğinde Paktolos’taki altın tükenmişti, ama Sardeis ve Lidyalılar “altın” sıfatını asla kaybetmediler.1
Şehir ve civarı diğer kaynaklar açısından da zengindi. Hellenistik Dönemde, Sardeis’in berisindeki Tmolos Dağları’nın sık ormanları kısmen saraya tahsis edilmişti. Tmolos Dağları’nda mermer ocakları bulunuyordu. Sardeis etrafındaki verimli ova, özellikle Pers Döneminde olağanüstü gömü hediyeleri barındıran dikkat çekici tümülüslere defnedilmiş zengin toprak sahiplerinin yaşadığı küçük köyler ve çiftliklerle doluydu (Özgen, “Lidya Hazinesi”, ve Baughan, “Lidya Gömü Gelenekleri”).2
Sardeis bağımsız olarak korunan bir aşağı şehir tarafından çevrelenmiş tahkimli bir iç kaleye sahip bir dizi Demir Çağı şehrinden biridir. MÖ yedinci ve altıncı yüzyıllarda aşağı şehir akropolisin kuzey eteklerinde bulunuyordu.3 Tahkimli alanı çevreleyen evler, kutsal alanlar ve mezarlar geniş ve çeşitli şekillerde kullanılan bir banliyö yaratmıştı (Şek. 1, 2).
-
Şek. 1
-
Şek. 2
-
Şek. 3
Akropolis
Sardeis antik çağda fethedilemez akropolisi ile ünlüydü. Sahip olduğu doğal kayalıklar o kadar sarptı ki, tahkimat duvarlarına nadiren gerek duyulmuştu (Şek. 4, 5). Üstelik efsanevi kral Meles bir aslanı (cariyesinden doğma) etrafında gezdirerek yenilmezliğini pekiştirmişti. Ancak bir bölümü göz ardı etmişti ve Persler tarafından tırmanılan yer de orasıydı. Akropolis en az üç kez haftalar, aylar ya da daha uzun süreler boyunca güçlü istilacılara karşı koymuştur. Büyük İskender’in zamanında iç kale, kralın da takdir ettiği üç sıra surla çevrelenmişti. Bugün iç kaleye ulaşmak için sadece iki zorlu geçit vardır.4
Aşağı şehir Bizans döneminde terkedildikten sonra malzemeleri Akropol’de yeniden kullanılmış ve günümüze korunagelen, görülmeye değer kalıntılar, bu döneme aittir. Kayalıklara sıkı sıkıya ve dikkatlice birleştirilmiş sur duvarları, neredeyse tamamı daha eski yapıların taşlarıyla inşa edilmiştir. Ancak eski yapıların tahribi Lidya, Pers, Hellenistik ve Roma dönemi kalıntılarının çoğunu yok etmiştir. Bugün elimizde, iç kaleyi gücünün doruğundaki hâliyle tanımlayacak çok az kalıntı vardır.
Lidya Dönemine ait, çok iyi işlenmiş kireçtaşı ve kumtaşı bloklardan meydana gelen bir dizi teras duvarı, iç kalenin kuzeyi boyunca izlenebilmektedir (Şek. 6, 7, 8, 9). Basamak kalıntıları, bunların tahkimatın bir parçası olmadıklarını, fakat saray ya da kutsal alan gibi bir yapıyı desteklediklerini göstermektedir. Teras duvarlarının üzerinde hiçbir şey korunmamıştır ve yapı kompleksinin neye benzediği konusunda ancak tahmin yapılabilir.5 Duvarlar muhtemelen daha geç dönemlerde de kullanılmış olmakla birlikte aslen MÖ altıncı yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir. Akropolisin güney kesimindeki iki geç dönem duvarı belki de sura aittir.
Akropolisin diğer kısımlarında bulunan lüks buluntular Lidya döneminin zenginliğine işaret eder. Bunlar arasında yaban domuzu biçiminde at koşum takımları (No. 48), Attik lades kemiği (Merrythought) kâsesi (No. 104), elektrum ve gümüş Lidya sikkeleri (No. 17, 18, 29; bkz.Kroll, “Sardeis Sikkeleri” ) ile zarif işlenmiş çatıya sahip bir yapının kalıntıları (No. 59, bkz. Ateşlier, “Lidya Pişmiş Toprak Mimari Levhaları”) vardır. Bu sonuncu kalıntılar akropolisteki Artemis Kutsal Alanı’na ait olabilir.6
-
Şek. 4
-
Şek. 5
-
Şek. 6
-
Şek. 7
-
Şek. 8
-
Şek. 9
Aşağı Şehir: Tahkimatlar
Akropolisteki Lidya tahkimatları antik çağda ünlü olsa da, bunlardan geriye hiçbir iz kalmamıştır. Öte yandan aşağı şehrin tahkimatı edebi kaynaklarda açıkça belirtilmemektedir, ancak bunlar çok iyi korunmuşturlar ve Lidya mimarisinin gösterişli eserlerinden birini oluşturular. 1976’ya kadar varlığından haberdar olunmayan tahkimat 900 yıl sonra inşa edilmiş Roma suru ile hemen hemen aynı alanı çevreler (Şek. 8, 9). Akropolisten aşağıya doğru doğal ve savunulabilir sırtları izleyerek bunlardan tahkimat olarak yararlanmakta, eteklerini de yükselterek, yüzeylerini düzelterek ve düzenleyerek bütünüyle dik kayalıklara dönüştürmektedir. Hermos ovasının kenarından geçen duvar, akropolisin eteği boyunca uzanan dik yamaçların ve tepelerin aşağısındaki oldukça büyük bir alanı sınırlamaktadır. Sur duvarı Miletos büyüklüğünde (110 ha), Gordion’un iki katından fazla (60 ha), ama Hattuşa’dan küçük (180 ha) ve Babil (850 ha), Ninova (750 ha), Nimrud (360 ha) ve Khorsabad’dan (yakl. 300 ha) çok daha az bir alanı çevreler. 7
Çağdaşı şehirlerin tahkimatlarının aksine, Sardeis’in suları farklı malzemelerle, tekniklerle ve üsluplarla inşa edilmiştir. Bu çeşitliliğin bir bölümü, Lidyalıların neredeyse sürekli yaptıkları onarımlardan ve değişliklerden dolayıdır, fakat hiçbir zaman bir bütün arz etmemiş olabilir. Bu durum surun en gizemli özelliklerinden biridir ve yapının farklı bölümlerinin işlevlerini anlamayı zorlaştırmaktadır. Bununla birlikte, sur her zaman anıtsal boyuttadır. İzlediği güzergâhın büyük kısmında genişliği 18-20 m’yi geçer ve bu bazı yerlerde toprak tahkimatla birlikte 30-40 m’yi bulur. Günümüze gelen yüksekliği 10-13 m’dir ve aslen çok daha yüksek olmalıdır (Şek. 10, 11, 12, 13, 14). Bir şehir olarak Sardeis çağdaşı Mezopotamya şehirlerine göre daha küçüktür, ama tahkimatları büyük şehirlerinkilerle boy ölçüşebilecek boyuttadır ve Sardeis’in Yakın Doğu’daki diğer büyük şehirler arasındaki yeri hakkında kuvvetli bir önermedir.8 Çağdaş Yunan şehirleri arasında sadece Smyrna’nın surları Sardeis’inkilere rakiptir ve muhtemelen Lidya örneğinden etkilenmiştir.9
Daha erken bir evrede tahkimatın düzden ziyade eğimli bir yüzeye sahip, alçak taş temel üzerine kerpiçten inşa edildiği anlaşılmaktadır (Şek. 11). Ancak kısa süre içinde -belki bir ya da iki kuşak- kerpiç kısmının önemli bölümü temelde dik yükselen büyük taşlarla örülü 4 m kalınlığında bir yüzey ile değiştirilmiştir (Şek. 12). Böylece çok daha dayanıklı ve heybetli bir cephe elde edilmiştir. Sur duvarının dış yüzeyinde, mucurlu ve kumlu eğimli katmanlardan meydana gelen masif bir şev ya da toprak tahkimat, sur kalınlığının iki katı genişliğine ulaşarak duvarın eski kerpiç cephesini örtmektedir (Şek. 13, 14). Bu şev ve diğer değişiklikler olasılıkla kuşatma makinelerinin ana duvara yaklaşmalarını önlemek amacını taşımaktaydı.10
Surun üst kısmı tamamen tahrip olmuştur ve planı ile konstrüksiyonu sadece tahrip yıkıntısı içindeki düşmüş ya da parçalanmış kalıntılardan anlaşılabilmektedir. Kırık ve yanık taşlar, döşeme taşları ve ahşap kömüründen oluşan bir tabaka, duvarın üzerinde belki de kendisi de Lidya yapımı olan Gordion’daki çağdaşı Küçükhöyük sularını taçlandıranlara benzer nöbetçi kulübeleri bulunduğunu düşündürmektedir. Ahşap kapılar, panjurlar ve diğer mimari elemanlar tamamen yanarak geriye sadece surun önünde dikdörtgen şeklinde dizilmiş demir çiviler bırakmışlardır (Şek. 15). Birçok antik sur duvarında olduğu gibi burada da üstte mazgallı siperler bulunuyordu, ancak bunlardan bir iz kalmamıştır.11
Duvarın tepesine ulaşmak savunma için kritik bir konuydu. Surun bir noktasında, kerpiç duvardan geçen bir koridor muhtemelen tepeye varıyordu, ancak eğer dışarıda basamaklar ya da merdivenler bulunuyor olsaydı bile bunlara ait hiçbir iz günümüze ulaşmamıştır (Şek. 16). Koridor ağır bir yangın geçirmiştir ve surun son tahribi sırasında camlaşmıştır (bkz. Cahill, “Sardeis’teki Pers Tahribi”).
Şehrin batı kısmında ve Smyrna ile Ege’ye bakan bir sur kapısında kazı yapılmıştır. Aslen kerpiçle inşa edilmiş olan kapının yüzeyi daha sonra, muhtemelen MÖ altıncı yüzyılın ikinci çeyreğinde, düzgün kesilmiş kireçtaşı ve kumtaşı bloklarla döşenmiştir (Şek. 17, 18). Planı, 5,5 m genişliğinde dar bir geçide açılan geniş bir ön avludan ibarettir. Hâlâ tekerlek izleri taşıyan parke taşlı bir yol, kapıdan içeri uzanır. Kapının kapanmasını sağlayan herhangi bir mekanizmaya henüz rastlanılmamıştır; burada örneğin Anadolu’nun güneydoğusundaki ya da Mezopotamya’daki şehirlerde görülen tiplerdeki kapı dikmeleri için oyuklar yoktur. Şehrin kuzeyinde bulunan benzer bir örme tekniğinde başka bir duvar, Hermos ovasına bakan bir kapıya ait olabilir.12
Çelişkili bir biçimde, tahkimat çok iyi korunmasını tahribine borçludur. Sardeis’in Persler tarafında ele geçirilmesinden sonra, surlar kasten yıkılmış, ama surun üst kısmından gelen döküntü kerpiçler alt kısmı örterek duvarı erozyondan ve taşların yeniden kullanımından kurtarmıştır (Cahill, “Sardeis’teki Pers Tahribi”).
-
Şek. 8
-
Şek. 9
-
Şek. 10
-
Şek. 11
-
Şek. 12
-
Şek. 13
-
Şek. 14
-
Şek. 15
-
Şek. 16
-
Şek. 17
-
Şek. 18
Sur İçindeki Aşağı Şehir
Çağdaşı şehirlere göre Sardeis’in planı çok az bilinmektedir, çünkü hem daha geç kalıntıların altında çok derinlerde gömülü kalmıştır hem de komşularına göre farklı olduğundan öngörülememektedir.
Akropolisin aşağısındaki yamaçlar bir dizi anıtsal teras şeklinde gelişim göstermiştir. Bu yapılar olasılıkla savunma özellikli değildir, ama şehrin özel ve muhtemelen seçkin bölgelerine geçişi kısıtladıkları neredeyse kesindir. Şehrin belli kısımlarını çevreleyip düzenleyerek engebeli doğal topografyayı imara açmakta ve vurgulamakta; yukarıdaki akropolisin dikey kayalıklarını taklit etmekte ve bunların statü ve işlevlerini yansıtan girişi sınırlı alanlar yaratmaktadırlar (Şek. 19).
Bu teraslardan ikisi kısmen kazılmıştır: ilk araştırmacılar tarafından hatalı olarak “Bizans Kalesi” ya da ByzFort olarak adlandırılan alan ve onun doğusundaki “Alan 49”. Beyaz kireçtaşı bloklardan yapılmış ByzFort’taki teras duvarı aslen 10 m yüksekliğinde ve 150 m uzunluğundadır (Şek. 20, 21, 22 23). Harç olmaksızın birbirine tam uyan özenli işlenmiş taşlardan meydana gelen yüksek kalitedeki duvar örgüsü, toprak altındaki temellerde bile bu kaliteyi devam ettirmektedir; yüzeyler düzeltilmiş, köşeler dik açıyla kesilmiştir. Bütün bunlar Lidyalı taş ustalarının yeteneklerini göstermenin yanı sıra söz konusu terasın ayrıcalıklı bir alan olduğuna işaret etmektedir.13
Kireçtaşı teras duvarı büyük bir ihtimalle MÖ altıncı yüzyılın ortasından hemen önceye, Kroisos’un saltanatına tarihlendirilmektedir, ancak şüphesiz bu tarihten önce de yapılar ve olasılıkla anıtsal teraslar vardır. En az üç yerleşim safhası tespit edilebilmiştir. Özenle bezenmiş saplı düz tabaklar ve kaplardan oluşan büyük bir gruba ait boyalı tabaklar (No. 92-93) tepenin üstünde göçmüş bir mahzende ele geçmiştir (Şek. 24, 25, 25, 25). Bu olağandışı derecede büyük ve kaliteli tabaklar olasılıkla MÖ yedinci yüzyılın ortasına ya da üçüncü çeyreğine, yani kireçtaşı terastan nerdeyse bir yüzyıl erkene, Gyges veya ardıllarından birinin saltanatına aittir. MÖ altıncı yüzyılın ilk yarısı boyunca, No. 57, 58 ve 59‘a benzer mimari pişmiş toprak levhalarla süslenen ve örtülen en az dört yapı teras üzerinde yükselmiştir. Bunların çatı kiremitlerine ve dekoratif levhalarına ait parçalar yapılar ortadan kaldırıldıktan sonra yeni terasın dolgu toprağına atılmıştır. Mermer ve kumtaşı döşeli, küçük fakat kaliteli bir üst temel (stylobat) büyük ihtimalle bu evreye aittir ve bir ev ya da başka bir küçük yapı için uygundur.14 Bu ya da biraz daha geç bir evreye ait başka masif temeller de açığa çıkarılmıştır. Son evredeki kireçtaşı terası taçlandıran yapılar hakkında çok az bilgimiz vardır; görünüşe bakılırsa hepsi geç dönem Roma inşaat faaliyetleriyle yok edilmiştir.
İkinci teras, Alan 49, ilkinden daha az incelenmiştir. Devasa çok yüzlü iri taşlardan meydana gelen bir istinat duvarı tepenin ön kısmını tutmaktadır (Şek. 25, 25) ve MÖ yedinci yüzyılın sonuna ait olmalıdır. Bu yapı, tepenin batı yamacı etrafında devam eder ve muhtemelen ByzFort'taki teras duvarı ile birleşir. Batı yamacında, düzgün kireç taşı kesme bloklardan yapılmış Lidya dönemine ait teras duvarının ikinci evresi korunagelmiştir (ancak buradaki işçilik ByzFort'taki kadar özenli değildir; Şek. 30, 31). Bu teras duvarı sürekli olarak Roma ve Geç Roma dönemlerinde yeniden inşa edilmiş ve muhtemelen neredeyse bin yıl boyunca kullanılmıştır.
Bu terasların ne için kullanıldıkları hâlen belli değildir, zira ByzFort’taki Lidya kalıntıları sonraki inşaat faaliyetlerinde zarar görmüştür; Alan 49’un tepesi ise kazılmamıştır. İhtimallerden biri, Sardeis kazılarını başlatan G. M. A. Hanfmann’ın 30 yıl önce öne sürdüğü üzere burasının bir ya da daha fazla saray kompleksini içeren bir alan olduğudur.15 Antik yazarlara göre, Kroisos’un sarayı kerpiçtendi ve akropolisten görülmekteydi (belki de üzerindeydi?). Zeus Tapınağı’nın yanındaki saray daha sonra şehirdeki yaşlıların toplantı evi gerousia olarak kullanılmıştı. Terasların şehrin ortasında, ovada akropolis kadar yüksek olmayan bir yerdeki konumları ve konstrüksiyonları, doğal yükseltiyi vurgulamakta ve abartmaktadır ki, her ikisi de saraylar için gayet uygun özelliklerdir. Prof. Hanfmann biri aşağı şehirde, diğeri de akropoliste belki oradaki kireçtaşı teraslarla desteklenen iki saray bulunduğunu düşünmüştür.
Sardeis’te arkeolojik kazılardan ya da yazılı kaynaklardan bilinen tiyatro, hamamlar, tapınaklar, gymansionlar ve diğer kamu binaları Lidya Döneminden çok daha sonra inşa edilmiştir. Belki de şehrin sur içindeki kısmının çok azında erken tabakalara inildiğinden dolayı, Lidya Dönemine ait öteki kamu yapıları keşfedilmeyi beklemektedir.
-
Şek. 19
-
Şek. 20
-
Şek. 21
-
Şek. 22
-
Şek. 23
-
Şek. 24
-
Şek. 25
-
Şek. 30
-
Şek. 31
Lidya Evleri
Sardeis’in kamu, krali ve diğer anıtsal yapılarının yanında, kazılar sıradan Lidyalıların evlerini; pişirme, yeme-içme, dokuma ve diğer ev işleri için kullanılan gündelik aletlerle birlikte gün ışığına çıkarmıştır. Hem şehir surları içinde hem de dışında, tahkimli alanın merkezinde ve kenarlarında evler veya evlerin bir kısmı kazılmıştır. Bunlar Lidyalıların meskenlerindeki çeşitliliğe bir bakış sağlarlar.
Bu Lidya evlerinde bazıları HoB sektöründeki MÖ yedinci yüzyıl yapıları gibi tek odalıdır (Şek. 32). Bunlar ticari işlevlerini ima edecek şekilde pazar yeri olarak adlandırılmıştır, fakat basit pişirme kapları, ağırşaklar ve diğer ev eşyaları bunların konut olabileceklerini düşündürmektedir. Aslına bakılırsa, antik çağda konutlar ile ticari/endüstriyel mekânlar arasında ayrım yaparken dikkatli olmak gerekir. Birçok durumda insanlar ayrı işliklerde çalışmak yerine evlerinde çalışmışlardır. Sardeis ve diğer yerlerde olduğu gibi, evlerde hafif endüstriyel faaliyetler ile ticarete ayrılmış mekânlar aynıdır.16 Şehir suları dışındaki bu alanın ticari karakteri sur içindeki evlere kıyasla daha önde olabilir, ama henüz kanıtlanmamıştır. HoB sektöründeki MÖ altıncı yüzyıl gibi daha geç bir tarihe ait evler nispeten küçük ve basittir. Bununla birlikte, Sardeis’ten çıkan en güzel buluntulara sahiptirler: Oryantalizan üslupta bir lebes No. 90, Oryantalizan süslemeleri saplı tabak No. 36, Kuşlu Kâse No. 101, yaban keçisi formunda bitmemiş gem aksesuarı No. 49, kemik kın uçları No. 54 ve 55 ve No. 38,39, 40 ve 41 gibi birkaç törensel yemek takımı ve çok sayıda başka malzeme.17 Aynı şekilde, PN sektöründeki altın işliği evlerin ve dini yapıların arasında yer almaktadır (Greenewalt, “Sardeis’te Altın ve Gümüş Arıtımı”). HoB ve PN sektörlerindeki dinî faaliyetler içinde törensel “köpek yavrusu yemeği” de bulunmaktadır. (No. 38,39, 40, 41, 42, 43, 44, 45 ve 46; Greenewalt, “Lidya Tanrıları”).
Şehir surları içindeki evlerin sadece bir kısmı kazılmıştır, fakat Pers tahribi bu evleri buluntularla dolu bırakmıştır ve mimarileri ile muhtevalarının çok iyi korunmuş olması sayesinde, Kroisos’un saltanatı altında yaşayan sıradan Lidyalıların günlük yaşamlarına fevkalade detaylı bir bakış atabiliyoruz. HoB sektöründeki tek odalı evlerin aksine, bunlar bir avlu etrafında düzenlenmiş özel işlevleri olan odalara sahiptir. Pişirme ve üretim için farklı mekânlar mevcuttur, ama başka açıklamalar getirmek de mümkündür (Şek. 33, 34, 35). Duvarlar taş temel üzerine kerpiç ile yapılmıştır. Evlerin tabanları sadece topraktan ibarettir, ama şehir merkezine yakın bir evin (daha geç tarihli tiyatronun altında) taş döşeli ve kireçtaşı sütunlu bir odası bulunmaktadır. Bunlar varlıklı bir meskene işaret etmektedir (Şek. 36, 37). Odalar kerpiç duvarlardaki ince uzun pencereler vasıtasıyla aydınlatılmaktadır. Odalardan birinde pencerelerden iki tanesi korunmuştur, ama çoğu duvar günümüze bu kadar yüksek gelememiştir. Evlerin büyük bölümü Herodotos’un aktardığı gibi (5.101) sazlarla örtülü olmalıydı. No. 60 ve 59 gibi kiremitli çatılar sıradan vatandaşlar için çok pahalı olmalıydı ve kullanımları muhtemelen seçkinlerin evleri ile krali ve dini yapılarla sınırlıydı (Ateşlier, “Lidya Mimari Pişmiş Toprak Levhaları”).18
Evlerin belki de farklı pişirme usullerine göre kullanılan birkaç mutfağı olabilir (bkz. Greenewalt, “Afiyet Olsun”). Mutfak aletleri bir hayli standartlaşmıştır: yüksek tutamaklı küresel pişirme kapları (No. 61, 62, 63, 64) ayakların üzerine yerleştirilmekte ve ocağa koyularak kömürle ısıtılmaktaydı (Şek. 38, 39). Kaba keramikten imal edilmiş “ekmek tepsileri” muhtemelen ekmekleri ve belki başka yemekleri pişirmek için kullanılmaktaydı. Günümüz aşçısına yabancı gelmeyecek diğer mutfak aletleri arasında süzgeçler (No. 65), havanlar ve havanelleri (No. 67) ve demir rendeler (No. 68) yer almaktadır. Birçok evde et çevirmek için demir şişler bulunmuştur (Şek. 40). Bunlar diğer çağdaş Yunan evlerine göre Lidya evlerinde daha yaygındır. Bu durum Lidyalıların komşularından daha fazla et tükettiği anlamına gelebilir, fakat en yaygın besin maddeleri arpa, nohut, buğday, sarımsak gibi hububatlar ve bitkilerdi. Bunların yanmış kalıntıları birçok evde ortaya çıkarılmıştır (No. 69; Greenewalt, “Afiyet Olsun”).
Çarklar ve su ya da hayvan gücüyle çalışan değirmenler gibi daha gelişmiş makinelerin icadından önce, taneleri öğüterek una çevirmek zor bir iş olmalıydı. Bunun için kullanılan el değirmenleri birçok evde el geçmiştir. Modern deneyler bunun ne kadar vakit alan bir işlem olduğunu göstermektedir ve iskeletler üzerindeki incelemeler sürekli çalışmanın kadınlar üzerinde bıraktığı olumsuz etkileri açığa çıkarmıştır. No. 67 gibi küçük el öğütücüleri, arpa ve buğday gibi iri hububatlar yerine kabuklu yemişleri, bitkileri ve diğer besinleri dövmek ve ufalamak için kullanılmış olmalıdırlar.
Yeme ve içme kapları keramikler arasında en yaygın olanlardan olsa da bazı Lidyalılar muhtemelen üst sınıflara ait Lidya mezarlarında görülen metal kapları karşılayabilmekteydiler (Baughan, “Lidya Gömü Gelenekleri”veÖzgen, “Lidya Hazinesi”). Çoğu keramik kap basit bezemelerle süslenmiştir. No. 71, 90 ve 91 gibi zarif Oryantalizan kaplar istisnadır (bkz. Greenewalt, “Lidya'da Çömlekçilik”).Yüksek ayaklı tabaklar (ayaklı çanaklar ya da “meyvelikler”) yaygındır. Belki de kişinin bir eliyle yemek yerken diğeriyle tabağı tutmasına olanak sağlayan yüksek ayaklı tabaklar (ayaklı çanaklar ya da “meyvelikler”) yaygındır. Katalog no. 82, 83 ve 84 bir odanın tabanında yığın hâlinde bulunmuş nerdeyse birbirinin aynısı 23 adet ayaklı çanaktan ibaret bir gruptan gelmektedir (Şek. 41, 42). Bunları çoğu muhtemelen aidiyet bildiren grafitiler (krş. İkiztepe’den iki gümüş phiale üzerindeki işaretler;Özgen, “Lidya Hazinesi”) taşımaktadır. MÖ altıncı yüzyılda Lidyalılar şarap karıştırmak ve dökmek için sütunlu krater (No. 73), lebes (No. 90, 71), farklı formlarda testiler ya da oinokhoeler (No. 74, 75, 76) gibi Yunan tiplerini adapte etmişlerdir. Skyphos ve kantharos gibi kadehler yine olasılıkla Yunan formlarından alınmıştır (No. 77, 78, 79, 80, 81). Birçok evde Anadolu, adalar ya da Yunanistan’dan ithal çanak çömlek bulunmuştur (örneğin No. 102, 103). Evlerde biri ördek diğeri kayık şekilli iki akıtacaklı kap gibi birkaç özel içki kabı bulunmuştur (No. 70, 86). Bu tip akıtacaklı kaplar daha çok Phryg keramiğine özgüdür ve Yunanlar tarafından şaraptan ziyade birayla özdeşleştirilmiştir.19 Ancak bu sıra dışı kapların sadece bira içmek için kullanılması gerekmez.
Diğer ev işleri arasında Lidyalıların ünlü olduğu dokumacılık vardır ve aslına bakılırsa Lidya kraliçesi Arakhne’nin dokumayı icat ettiği söylenir. Birçok ev fırınlanmamış kilden ağırşaklar, iğler ve diğer dokuma aletleri içermektedir (Şek. 44). Yine Lidyalıların ünlendiği parfümler ve kokulu yağlar sadece seçkinlere özgü değildi, hem yerel pomatlar için kullanılan kaplara (lydion, askos ve benzerleri) hem de ithal parfümlerin konduğu Korinthos aryballoslara en mütevazı evlerde bile rastlanmaktadır. Bir evin tabanında küçük takılar, fayanslar, aşık kemikleri (astragaloi; oyun zarları gibi) ve başka nesnelerle birlikte bir grup ithal pomat kapları ele geçmiştir (No. 96, 97, 98, 99, 100, 137, 138; Şek. 44, 45; Greenewalt, “Lidya Kozmetiği”). Bunlar belki de yanmış ve yok olmuş bir ahşap kutu içinde muhafaza ediliyordu.
Sur dışındaki evler gibi, sur içindeki evlerin bazılarında işlik alanları bulunmaktadır. Bunların arasında bir evin içinde bulunan cam işliği dikkat çekicidir (Şek. 34).20
-
Şek. 32
-
Şek. 33
-
Şek. 34
-
Şek. 35
-
Şek. 36
-
Şek. 37
-
Şek. 38
-
Şek. 39
-
Şek. 40
-
Şek. 41
-
Şek. 42
-
Şek. 44
-
Şek. 45
Yerleşim Dışı Kutsal Alanlar ve Konutlar
Sardeis surlarla sona ermiyordu. İskân surların ötesinde Paktolos ırmağının aşağısında ve yukarısında, Kybele’ye ait küçük bir sunak ile birlikte bir altın arıtma alanını (Greenewalt, “Sardeis’te Altın ve Gümüş Arıtımı”) ve kazısı yapılmış PC ile HoB sektörlerini de içine alıyordu (Şek. 1). Yerleşim İzmir-Ankara otoyolunun en az 670 m kuzeyinde ve 1100 m güneyinde, Artemis Kutsal Alanı’nın çevresinde devam etmekteydi.21 Paktolos çayının doğusunda ve batısında tepelerin yamaçlarında ev kalıntılarına rastlanmıştır. Akropolisin güneyindeki tepelerde tarihi belirsiz dağınık yerleşmeler vardır. Şehrin uzağında, olasılıkla Sardeis’in batısındaki Nekropolis Tepesi denilen tepenin eteklerinde ve Tmolos’un yamaçlarında uydu toplumlar yaşamaktaydı.22
Şehri çevreleyen mezarlar ve tümülüsler bölgenin en çok görülen ve en kolay tanınan anıtlarıdır (Şek. 1). Kayaya yontulmuş gömü odaları, tümülüsler, lahitler, sandık mezarlar ve diğer gömü tipleri nesiller boyunca kullanılmıştır (Baughan, “Lidya Gömü Gelenekleri”).
Şehir surları dışında Lidya ve sonraki dönemlere ait birkaç kutsal alan yer almaktadır (bkz. Greenewalt, “Lidya Tanrıları”). Antik kaynaklar Tanrıların Anası Kybele’ye ait bir kutsal alanın Sardeis’teki en önemli kutsal alanlardan biri olduğunu söylemektedir. MÖ 499’da Ionialı Yunanlar Pers satraplarına karşı ayaklanmışlar ve Sardeis’le birlikte “ülkenin tanrıçası Kybebe’nin” kutsal alanını (hieronn; bir tapınak olmasına gerek yoktur) da ateşe vermişlerdir (Herodotos 5.101). Kutsal alanın tahribi Pers Savaşları sırasında Atina akropolisinin ve diğer Yunan kutsal alanlarının yakılması için bir bahane olmuştur.23 Savaşlardan sonra Atina’dan sürgüne yollanan Yunan komutan Themistokles eski düşmanlarına sığınmış ve Ana Tanrıça’nın Sardeis’teki kutsal alanını ziyaret etmiştir. Orada, Atina’da adadığı ve Persler tarafından ele geçirilerek Sardeis’te tekrar adanmış bir heykel görmüş ve Perslerden heykeli Atina’ya yollamalarını istemiştir.24
Bir Kybele tapınağının varlığı sadece devşirme malzemelerden bilinmektedir: Tapınağa ait heykeller ve mimari parçalar Roma Dönemi sinagogunda tekrar kullanılmıştır. Mimari bloklar ikinci kontekstlerinde ele geçtiğinden tapınağın yeri anlaşılamamaktadır, ama MÖ 213’e ait bir dizi krali mektup ve kararnameler sayesinde varlığı tespit edilmiştir. Bunlar III. Antiokhos’un şehri kuşatmasından ve tahribinden sonra yeniden inşasından bahsetmektedir. Kararnamelerden biri, metinlerin “Ana Tanrıça’nın kutsal alanındaki tapınağın yan duvarlarına (parastades)” yazılmasını belirtmektedir.25 Ancak, mimari detaylara bakılırsa bu tapınak MÖ 499’ta yanan öncülünün yerine inşa edilmiş olmalıdır. Kybele Tapınağı’na ait mimari parçalarla birlikte Kybele Anıtı (No. 34) ve İki Tanrıça Anıtı (No. 35) olarak adlandırılan benzer birtakım kabartmalar ve heykeller yanında birkaç aslan figürü de bulunmuştur. Bunların Ana Tanrıça Kutsal Alanı’nından gelmesi mümkündür. Klasik Döneme tarihlenen tapınağın aksine bunlar Lidya ve Pers dönemlerine aittir. Themistokles kendi tunçtan heykeli yanında Kybele Anıtı’nı da (No. 34) görmüş olabilir.26
Bir başka şehir dışı kutsal alan da Artemis’e aittir (Yegül, “Artemis Tapınağı”). Burası şehrin 900 m güneyinde, Paktolos çayının yanındaki geniş düzlükte yer alır. Lidya Döneminde, Kroisos’un Ephesos Artemis Tapınağı’na sütunlar adadığı sırada Artemis kültünün faal olduğuna inanmak mümkünse de (Kerschner, “Lidyalıların Komşuları Ionialılar ve Aiolialılar”), elimizde kültün Sardeis’te MÖ altıncı yüzyılın ikinci yarısından önce bulunduğunu gösteren şaşırtıcı derecede az arkeolojik kanıt vardır. Artemis Kutsal Alanı’nda MÖ altıncı yüzyılın ikinci yarısından daha erkene, Pers tahribi sonrasına yerleştirilebilecek mimari kalıntıya henüz rastlanılmamıştır. Bugün görülen tapınağın inşasına Hellenistik Dönemde başlanmıştır.27
Lidya Dönemine ait diğer bir muhtemel kutsal alan, şehrin 2 km kuzeybatısındaki Dedemezarı mevkiindedir. Burada naiskos içinde bir tanrıça kabartması ve belki be sunağa ait Arkaik üslupta volüt bulunmuştur (Şek. 1)28. Sit alanında henüz kazı yapılmamıştır ve kutsal alanın hangi tanrıya adandığı bilinmemektedir. Son olarak, Roma Döneminde şehir surlarının yaklaşık 700 m dışında, Nekropolis Tepesi’nin eteklerinde Demeter Karpophoros’a adanmış bir kutsal alan daha vardır.29 Diğer kutsal alanlar hiç şüphesiz keşfedilmeyi beklemektedirler.
-
Şek. 1
Dipnotlar
- 1Arkhilokhos şöyle yazmıştır: “Altını bol Gyges’in zenginlikleri beni ilgilendirmiyor” (fr. 15, Pedley 1972). Herodotos (1.93) “Tmolos Dağı’ndan gelen” altın tozunun Lidya’nın görülmeye değer iki özelliğinden biri olduğunu söylemektedir. Midas: Ovidius, Metamorphoses 11.140 vd.; Strabon 13.4.5.
- 2Ormanlar: Gauthier 1989, 22–33; Briant 2002, 420. Mermer ocakları: Hanfmann ve Ramage 1978, 4–7; Ramage ve Tykot 2002; Ratté 2011. Çiftlikler: Atkinson 1972; Descat 1985; Briant 2002; Roosevelt 2003.
- 3Bu durum, MÖ 499’da agora ile şehir merkezinin Paktolos nehrinin kıyısı boyunca uzandığı aktaran ve Sardeis topografisi hakkında bilgi veren birkaç doğrudan kaynakla çelişmektedir (Herodotos 5.101). Ancak nehrin hiçbir zaman Sardeis’in içine doğru akmadığı neredeyse kesindir (aşağıda). Bu ve başka sebeplerden dolayı, şehrin Pers Döneminde değişim geçirdiği ve eski konumuna ancak Hellenistik Dönemde geri döndüğü kanısındayız.
- 4Meles: Herodotos 1.84. Bahsi geçen kuşatmalardan biri Kimmerlerinkidir. Göçebeler iç kale dışında Sardeis’i ele geçirmişlerdir (Herodotus 1.15). İkincisi MÖ altıncı yüzyıldaki Pers kuşatmasıdır. İç kale (ve muhtemelen aşağı şehir) Perslerin eline düşmeden önce en az iki hafta dayanmıştır (Cahill, “Sardeis’teki Pers Tahribi”). Üçüncü kuşatma amcası Akhaios’u bir yıldan fazla bir süre iç kalede hapseden ve sonunda kaleyi hileyle alan III. Antiokhos tarafından yürütülmüştür (Polybios 7.15 vdd.). Büyük İskender: Arrianos, Anabasis 1.17. Üçlü tahkimata rağmen akropolisteki Persler çarpışmadan İskender’e teslim olmuşlardır.
- 5Hanfmann 1977, 151; Ratté 2011.
- 6Cahill 2010.
- 7Miletos: Weber 2007, 327; Gordion: Sams 2010 ve kişisel görüşme; Babil: Oates 1986, 144; Ninova: Stronach 1997, Stronach 1994 94, 100; Nimrud: Oates ve Oates 2001, 27.
- 8Ninova 15-45 m kalınlık, bkz. Madhloom ve Mahdi 1976, 23; Stronach 1997, 311; Khorsabad: Loud ve Altman 1938, 17; Babylon, 17-22 m kalınlık, bkz. Koldewey 1913, iii ve çeşitli yerlerde; Wetzel 1930; Oates 1986, 144-149.
- 9Akurgal 2005.
- 10Böyle kuşatma taktikleri ve kuşatmaları püskürtecek savunma stratejileri MÖ birinci binyılın Asur ve Yakın Doğu sanatı ile mimarisinde, erken ve geç dönemlerde de görülmektedir. Tahkimatın kronolojisi ve evreleri için bkz. Cahill ve Kroll 2005.
- 11Greenewalt et al. 1993, 21–23; Greenewalt ve Rautman 2000, 667.
- 12Greenewalt et al. 1987, 80–84; Ratté 2011, 113.
- 13Ratté 2011.
- 14Ratté 1994.
- 15Hanfmann 1977.
- 16Lidya pazar yeri: Hanfmann 1980, 103; Hanfmann 1983, 72–3; Cahill 2004.
- 17Ramage 1978; Hanfmann 1983, 26–33.
- 18Ramage 1978; krş. Glendinning 2005.
- 19Arkhilokhos fr. 42, Ksenophon, Anabasis 4.5.26, bkz. Gürtekin Demir 2014.
- 20Cahill 2004.
- 21Yerleşmenin kuzey sınırı sadece Sart Mahmut’taki bir kuyudan çıkan çanak çömlekten dolayı tahmin edilmektedir (Greenewalt 1978,, 65-66). Ancak buluntular ayrı bir şehir dışı iskâna, kutsal alana ya da başka bir yerleşmeye ait olabilir. Artemis Kutsal Alanı çevresinde Kuzeydoğu Vadisi sektöründe evler kazılmıştır (Greenewalt, Hanfmann ve Waldbaum 1975, 118-125’de) ve Butler tarafından (Butler 1922, 149–54).
- 22Roosevelt 2003.
- 23Herodotos 5.102.
- 24Plutarkhos, Themistokles, 31.
- 25Gauthier 1989; krş. Greenewalt 1990, 20–21.
- 26Mitten ve Scorziello 2008.
- 28Hanfmann 1961, 48–49; Greenewalt 1978, 66–67.
- 29Herrmann 1998.