The Lydians and their World (2010)
by Nicholas Cahill
Sardeis’teki Pers Tahribi
Kroisos ve Kyros'un Savaşı
Herodotos’a göre Persler ile Lidyalılar arasındaki husumeti başlatan Kroisos’tur. MÖ altıncı yüzyılın ortalarında Pers Kyros Medlerin kralı ve Kroisos’un kayınbiraderi Astyages’e karşı ayaklanmış ve iktidarı ele geçirerek kralı hapse atmıştır. Akrabasının intikamını almak ve Kyros’un giderek güç kazanmasına dur demek isteyen Kroisos kendi imparatorluğunun sınırlarını genişletme şansı yakalamış ve savaş hazırlıklarına başlamıştır. Herodotos’a göre kralın ilk işi Yunanistan, Anadolu ve Libya’daki bütün kehanet merkezlerini araştırmak olmuştur. En güvenilir merkezin Delphoi’da bulunduğunu öğrenince daha önce eşi benzeri görülmemiş, bir daha Yunan dünyasında asla emsallerine rastlanmayacak altınlar, gümüşler, hayvanlar, mobilyalar ve diğer değerli eşyayı Delphi Kehanet Ocağı’na sunmuştur1. Ardından kâhine Perslere karşı sefere mi çıkması yoksa müttefik mi araması gerektiğini sormuştur. Kâhin de bildik muğlak ifadesiyle eğer Kroisos, Kyros’a saldırırsa büyük bir imparatorluğu yok edeceğini ve Yunanların en güçlüsüyle ittifak olmasını söylemiştir.
Kâhinin öğüdünü yanlış anlayan ama yine de cesaretlenen Kroisos Spartalılarla birlik olur ve Kyros’a karşı sefere çıkar. İki ordu Kappadokia’da Pteria şehrinde (belki bugünkü Kerkenes Dağı) karşılaşır. Savaş alanında sayılarının az olduğunu fark eden Lidyalılar, buna rağmen Perslerin üstünlük sağlamasını engellerler. Ardından Kroisos Babilliler ve Mısırlılardan destek bulabilmek amacıyla geri çekilir. Sefer mevsimi sona ermek üzere olduğundan Kroisos paralı askerlerini terhis eder ve müttefiklerine de baharda tekrar bir araya geleceklerini söyler. Ne var ki, Kyros Kroisos’un hazırlıksız durumundan yararlanır ve Sardeis’e doğru yola çıkar. İki ordu şehir önlerinde tekrar karşı karşıya gelir ve savaş Lidyalıların aleyhine dönmeye başlar. Zamanın en iyisi olan Lidya atlıları ile Kroisos’un en güçlü bölüğü, Kyros’un kafilesindeki develeri savaş alanına salmasıyla ürken atlar yüzünden kargaşaya sürüklenir. Lidyalılar surların arkasına sürülür ve kuşatılırlar. 14 günün ardından Hyroiades adlı bir Mardialı, Sardeis akropolisinde Lidyalıların çok sarp olduğu için nöbetçi dikmedikleri bir kayalığı tırmanır ve onu Pers ordusu izler “… ve böylece Sardeis ele geçirilir ve bütün şehir yağmalanır” (Hdt. 1.84). Böylece sona eren aslında Kroisos’un imparatorluğu olmuş ve Batı tarihinde bir dönüm noktası yaşanmıştır2.
Kroisos canlı ele geçirilir ve belki de tarihin en ünlü hikâyelerinden birine konu olur: Kyros eski kralı cenazesi için hazırlanmış odun yığını üzerinde yakmak için hazırlık yapar (Şek. 1). Alevler yükselirken Kroisos, kendisini zenginliğinin zirvesindeyken ziyaret eden ve onu insanın ancak mutlu bir sona kavuştuğunda gerçekten mutlu sayılabileceği konusunda uyaran Atinalı bilge Solon’un adını haykırır. Kralın hayatı tanrısal bir müdahale ile kurtulur ve sonunda Solon’un bilgece tavsiyesindeki gerçeği kavrayarak Kyros’un danışmanı olur. Pers kralının izniyle Delphi’a gider ve kâhine tanrının öngörüsüne rağmen savaşın nasıl aksine sonuçlandığını sorar. Tanrı Apollon, Kroisos’un düşüşünü üç yıl boyunca geciktirdiğini, “kâhin Loksias’ın (yani Apollon’un) sadece Perslere saldırırsa büyük bir imparatorluğun yok olacağını haber verdiğini, ama kralın doğru düşünebilseydi yıkılacak imparatorluğun kendisininki mi yoksa Kyros’unki mi diye sordurtması gerektiğini söylemiştir. Fakat Kroisos söylenenleri anlamamış ve başka sorular sormamıştır. Bu yüzden kendisini suçlamalıdır” (Hdt. 1.91).
Diğer yazarlar ise hikâyenin farklı versiyonlarını aktarmaktadır. Bakkhylides’e (MÖ beşinci yüzyılın ilk yarısı) göre köle olmak istemeyen Kroisos kendisini ve ailesini yakmak istemiş, fakat ateş Zeus tarafından söndürülmüştür. Apollon tanrılara hürmet ettiği için Kroisos’u ince bilekli kızlarıyla birlikte Hyperborealıların ülkesine göndermiştir, çünkü bütün ölümlüler arasında kutsal Pytho’ya en güzel hediyeleri adamıştır” (Ode 3).
Esir alınmalarında kısa süre sonra Lidyalılar yeni efendilerine karşı ayaklanırlar. Bunu duyan Kyros herkesi köle olarak satmayı düşünür, ancak Kroisos “Lidyalıları affetmesini ve şu emirleri vererek onların ayaklanmasını ya da tehlike arz etmelerini önleyebileceğini söyler: Birisini gönder ve silah taşımalarını yasakla; mantolarının altında uzun gömlekler, ayaklarına uzun çizmeler giymelerini, oğullarına lir çalmayı, şarkı söylemeyi, dans etmeyi öğretmelerini ve ticareti öğretmelerini emret. Kısa zamanda bunların erkek değil de kadın olarak yetiştiklerini görecek ve artık sana karşı çıkmalarından endişelenmeyeceksin” (Hdt. 1.155). Böylece Lidyalılar Yunanların gözünde korkulan savaşçılardan (Hdt. 1.79) iğdiş edilmiş dükkân sahiplerine dönüşmüşlerdir.
-
Şek. 1
Ele Geçirilişin Tarihi
Bu olaylar Herodotos tarih kitabını yazmadan kabaca bir yüzyıl önce meydana gelmiş ve aradaki yıllar boyunca detaylar şüphesiz birbirine karışmış, süslenmiş, romantikleştirilmiştir. Diğer Klasik Dönem anlatıları daha geç tarihlidir ve güvenilmezdir; Yakın Doğu’da ise olaylara çağdaş kesin kaynaklar yoktur. Savaşın tarihi bile kesinlikle tespit edilememektedir. Eusebios gibi yüzyıllar sonra yazan ve farklı ülkelerin tarihlerini ilişkilendirmeye çalışan Yunan ya da Romalı bilginler Sardeis’in yağmalanmasını MÖ 546/545’e tarihlendirmiştir.3 Ne var ki, bu tarih Babil kralı Nabonidus’un tahttaki son yıllarını içeren Nabonidus Kroniği adlı bir tabletin verdiği ile çelişmektedir. Kronik söz konusu yılın neredeyse tamamını içerir, ama Kyros’un seferinden bahsetmez. Sardeis o yıl yağmalanmış olsaydı, kroniğin yazarı bunu kuşkusuz belirtirdi. Ancak kronik bir önceki yılda (MÖ 547-546) Kyros’un Dicle nehrini geçtiğinden ve yabancı bir ülkeyi fethettiğinden bahseder. Ne yazık ki, tabletin kenarında yer alan ülkenin adı kırıktır. Uzun yıllar boyunca bu isim Ly[dia] ile eşitlenerek Lu[du] şeklinde okunmuş ve Sardeis’in düştüğü tarihi kanıtlayan sağlam, bağımsız bir kanıt olduğu kabul edilmiş, Klasik kaynakların bir yıl geriden geldiği varsayılmıştır. Antik dünyada yılların ne zaman başladığı ve bittiğine dair çok çeşitli hesaplama yöntemi bulunduğundan, böyle bir çelişki kolayca açıklanabilirdi. Fakat Nabonidus Kroniği’ndeki Ly[dia] okumasına artık şüpheyle yaklaşılmakta ve bazı bilim adamları tabletin Sardeis’in düşüşüne değil, Türkiye’nin doğusundaki Urartu Krallığı’nın ele geçirilmesine gönderme yaptığını öne sürmektedir4. Sağlam bir Yakın Doğu arşiv kaynağı veya güvenilir bir Klasik kronoloji olmadığı sürece Sardeis’in tahribini Kyros’un tahta çıktığı MÖ 550 ile Babil’i fethettiği MÖ 539 arasına yerleştirmekten daha iyi bir tarihleme yapamayız.
Nabonidus Kroniği’ndeki Ly[dia] okumasına şüpheyle yaklaşılmaktadır, en son çalışmalar korunagelmemiş harfin Lu- olduğunu önermekte ve buna bağlı olarak bu yazı Lidya'nın fethine atıfta bulunmakta ve savaşı MÖ 547'ye tarihlemektedir.5
Arkeolojide Sardeis'in Yağmalanışı
Kesin tarih ne olursa olsun, Herodotos’un anlattıkları Sardeis’teki kazılar sayesinde canlı bir şekilde doğrulanmış ve ayrıntılandırılmıştır. Önemli ve iyi bilinen tarihî bir olayın arkeolojide bu kadar canlı bir şekilde korunmuş olması nadirdir, fakat Kyros’un yarattığı tahribat şehir boyunca açık ve dramatik izler bırakmıştır.6 Surlar dibindeki ve diğer kısımlardaki evlerle birlikte yanmıştır. Yangının getirdiği tahribatın hemen ardından surlar kasıtlı olarak yıkılmış ve kerpiç üst yapı alt kısımların üzerine yığılmıştır (Şek. 2, 3, 4). Pompeii ya da Thera’da görülen volkanik tüf katmanı gibi, surları ve yakın çevresini örten kalın tahrip tabakası da çelişkili bir biçimde bu alanları arkeologlar için korumuştur (Şek. 5). Şehrin diğer kısımlarındaki evler yanmış ve terk edilmiş, geriye kalanlar arkeologlar tarafından açığa çıkarılmayı beklemiştir (Şek. 6). Bu şekilde, birçok yerleşimin terk edilmesinden sonra, korumasız kaldığı takdirde kurtarılması gereken veya yok olan yapı ve nesneler, üzerlerini örten kerpiç ve toprak sayesinde zarar görmemiştir. Pers tahribi Lidya Krallığı’nın sonunu getiren dramatik ana benzersiz şekilde korunmuş ve doğru tarihlendirilmiş bir bakış atma fırsatı vermektedir.
Sardeis’in sokaklarında süren çatışmalar geriye şehir boyunca silahlar, kayıplar ve yağmalanıp yakılmış evler bırakmıştır. Yağma ile ilişkilendirilen tahribat batı surları boyunca, şehir kapısında, şehrin kuzey ve doğu kesimindeki surların bazı bölümlerinde ve Hellenistik ve Roma dönemi tiyatrosunun altındaki Lidya evlerinde izlenebilmektedir. Herodotos’un anlatımında, Pers askerlerinin Sardeis’i yağmalamasını seyreden Kroisos, Kyros’a seslenerek tahrip edilenin artık kendi şehri değil muzaffer Pers imparatorunun şehri olduğunu söylemiştir. Bu hikâye, surların ve şehrin büyük bölümünün maruz kaldığı büyük çaplı sistematik yıkımın arkeolojik olarak belgelenmesiyle tamamlanabilmektedir.
Savaşın en çarpıcı kalıntıları tahrip tabakasında bulunan iskeletlerdir (Şek. 7, 8, 9, 10, 11, 12, 12; No. 210). Bunlardan ikisi 20’li yaşların başları ya da ortalarında, 1,75-1,77 ve 1,70 m boyundaki askerlere aittir. Her birinde, ağır kalkan taşımaktan ötürü sol kollarında meydana gelen gelişme ayırt edilebilmektedir. Sağ kollar ise kılıç ve diğer silahları kullanabilmek için serbest hareket edebiliyordu. Her ikisi de antik çağ askerlerinin özellikleridir. İskeletlerden birindeki boyun omurları (No. 210), uzun süre ağır miğfer giymekten dolayı (belki de yakınında bulunan miğfer; aşağıya bakınız) basıklardır ve iyileşmiş yaralar da dâhil olmak üzere şiddet dolu bir hayatın izlerini taşırlar.
İki askerin de hayatı şiddetli bir ölümle noktalanmıştır. Bir tanesinin kafatasında ikisi kılıç gibi keskin kenarlı (krş. No. 212), biri de savaş baltası gibi daha küt bir silahtan çıkma üç yara bulunmaktadır (Şek. 14). Her iki bireyin de sol ellerinde savunma kırığı (“parry fracture”) denilen kırıklar vardır: Kollarını yukarıdan gelecek saldırılara karşı korunmak için kaldırmışlar, ama önkollarına aldıkları darbeyle kırılmıştır. Kollar, kaburgalar, eller ve diğer bölgelerdeki kırıklar ölüm anında meydana gelmiş olmalıdır. Kafatası yaraları olan asker üç ya da dört haftalık kırık bir kaburgaya sahiptir ve buna ilaveten aşağı bacak bölgesinde sürekli yürümeye bağlı olarak diz yaralanmaları, tendonit (kiriş yangısı) ve diğer zorlanma belirtileri görülmektedir. Bu “Mehmetçiğin” Kroisos’un ordusuyla Sardeis’ten Orta Anadolu’ya yürüdüğünü, Pteria’daki nihai savaşta yaralandığını ve eve dönüşte kuş uçuşu 620 km’yi şehrini müdafaa ederken ölmek için aksayarak katettiğini hayal edebiliriz.
Savaştan sonra bu iki beden gömülmemiş, fakat tören yapılmaksızın kerpiç sur yıkıntılarının arasında atılmıştır. Bu da onların muzaffer Perslerden ziyade yenilmiş Lidyalı askerler olduğuna işaret eder. Savaşı takip eden birkaç hafta içinde kayıtsızca bir kenara atılmış olmalıdırlar, zira vücutları sadece kısmen çürümüştür, kemikleri bir dereceye kadar mafsallarından birleşiktir ve bir tanesi elinde küçük ve yuvarlak bir taş -muhtemelen sapan taşı- tutmaktadır (Şek. 9). İlginçtir ki, dikkatlice aranmamış ve soyulmamışlardır; silahları ve diğer değerli eşyaları yanlarındadır. İki iskelet arasında bulunan korozyona uğramış ve ezilmiş demir ve tunç miğferin hangi askere ait olduğu belli değildir. Fakat zarar görmüş hâliyle bile böyle bir miğfer değerli olmalıydı (No. 211); Şek. 15, 16, 17,18), 18).7 Aynı tabakada uzun ahşap bir nesnenin, muhtemelen bir mızrağın bıraktığı bir çukur bulunmaktadır.
Askerlerden birine ait kafatasının yanında (No. 210), üzerinde aslan ve boğa betimi bulunan Kroisos dönemi sikkesi bulunmuştur. Bir staterin 1/24’ü değerinde ve sadece 0,35 gr gelmesine rağmen, sikke yaklaşık bir günlük geçim masrafını karşılamaktaydı. Cep kullanmayan Yunanlar MÖ beşinci yüzyılda sikkelerini ağızlarında taşımaktaydı ve hatta antik literatürde bunları kazara yuttuklarında bahsedilir (Aristophanes, Eşek Arıları 605ff; Kuşlar 503 ff; Kadınlar Halk Meclisinde (Ekklesiazousai) 815 ff). Ancak söz konusu sikke pekâlâ askerin boynuna geçirdiği bir bez ya da deri kese içinde taşınmış olabilir. Bu sikkenin keşfi ve bu alandaki tahribat tabakasının altından gelen diğer ikisinin (No. 27 ve 30), ön yüzlerinde taşıdıkları aslan ve boğa protomları bazı bilim adamlarının öne sürdüğü gibi sikkelerin Kroisos sonrasına değil, Kroisos’un zamanına ait olduğunu kesin şekilde kanıtlamaktadır (bkz. Kroll, “Sardeis Sikkeleri”).8
Evlerden birinin tabanında terk edilmiş, yanmış ve gömülmemiş bir iskelet kısmen ele geçmiştir (Şek. 22). İskelet 40’larında, arteritli ve muhtemelen evin sakinlerinden birisine aittir. İskeletin sadece bazı bölümleri korunmuştur: baş, sağ kol, sol el ve her iki bacak kayıptır. Evin bu kısmına tahribattan sonra dokunulmadığı için kayıp uzuvlar antik çağda kaldırılmış olmalıdır. Kemiklerin aşırı derecede yanması yüzünden kayıp kısımların kasıtlı bir sakatlama sonucunda mı vücuttan ayrıldığı -antik savaşlarda yaygındır- yoksa köpekler ve diğer hayvanlar tarafından mı taşındığı anlaşılamamaktadır.
Çatışmalar Sardeis’in çok sayıdaki sokak ve geçitlerinde sürmüş olmalıdır. Buralarda ve evlerin içinde, mücadele sonucunda silahların ve başka nesnelerin bırakılması mümkündür. Şehrin batı kapısının hemen içinde (Şek. 2) çanak-çömlek ve diğer nesnelerle birlikte 136 tunç ve demir ok ucu ele geçmiştir (Şek. 23; No. 212, 213, 214). Ok uçlarının çeşitliliği, varlıkları süresince yardımcı birliklerce desteklenmiş Pers ve Lidya ordularının karışık etnik yapısını yansıtıyor olabilir, ama belirli ok uçlarıyla belirli halklar arasında tatmin edici ilişkiler kurmak zordur.9 Evlerde az sayıda bulunan ok uçları, bunların av için kullanıldığını düşündürmektedir ve hiçbiri şehir kapısının iç kısmındakiler gibi savaşla ilgili kontekstlerde kazılmamıştır. Hellenistik ve Roma tiyatrosunun altındaki bir Lidya evinde (Şek. 6; bkz. Cahill, “Sardeis Şehri”), yukarıda sözü geçen iskeletin elindekine şekil ve ölçü itibarıyla benzeyen beş adet yuvarlak taş bulunmuştur (Şek. 24). Aynı evde dört ok ucu, bir bıçak ve bir mızrak ucu ortaya çıkarılmıştır. Bunların savaşta mı kullanıldığı yoksa sadece evin eşyaları mı oldu belli değildir.
Suların hemen iç kısmındaki dar bir geçit ya da açıklık demir nesneler ve diğer yıkıntılarla dolmuştur (Şek. 2). Bunlardan kılıç (No. 212; Şek. 25, 26) ya da belki demir orak (No. 213; Şek. 27, 28) gibi bazıları şüphesiz silahtır. Kısa kılıç Yunan, İtalyan ve Anadolu betimlerinden, ayrıca birkaç iyi korunmuş örnekten bilinmektedir (Şek. 29). Bu gerçek bir savaş silahı olmalıdır.10 “J” şeklindeki orak Yunan ve Yakın Doğu sanatında çok daha az işlenmiştir. Bununla birlikte Konya’dan bir kabartma (Şek. 29) ve Tatarlı’daki ahşap tümülüsün duvar resimlerindeki temsillerinden (Şek. 30) nadir olmadıkları anlaşılmaktadır.11 Alanda, diğer evlerde de görülen dört adet demir çubuk ve savaşta kullanmak için çok hafif olan iki küçük orak bulunmuştur. Bu çubuk ve orakların uygun silahlar olmadıkları, ev aletlerinden sayılması gerektiği aşikardır. Belki de Lidyalı siviller savunmaları çöktükten sonra kendilerini korumak için son bir gayretle bunları ellerine almışlardı.
Savunma boşunaydı. Sardeis’teki evler ve diğer yapılar şiddetli yangına maruz kalmışlardı. Ionialıların MÖ 499’da şehri ateşe verdiklerinde olduğu gibi (Hdt. 5.101), saz ve kamıştan çatılar da kontrolden çıkmış alevlere katkıda bulunmuştu. Duvarlar ve evlerin içi (No. 61–69, 70–88, 100–138) tamamen yanmış ve kararmıştır. Sur ve evlerdeki ahşap elemanlar o kadar adamakıllı yanmışlardı ki, sadece çok az kömür kalıntısı günümüze gelebilmiştir. Yangın surun kerpiç kısmını bir yerinde eriterek camlaşmış bir yığın hâline getirmiştir (diğer kısımlara nispeten az zarar vermiştir). Bu yangın tabakası surun batı, kuzey ve doğu bölümlerinde uzanan kazı alanlarında (her zaman aynı kesinlikte olmasa da) ve yakın zamanda şehir merkezi yakınında, Hellenistik ve Roma tiyatrosunun altındaki Lidya evlerinde tespit edilmiştir. Yangın şehrin büyük bölümünü yutmuş ve için için yanan ateşten yükselen duman sütunu kilometrelerce öteden görülmüş olmalıdır. Bu duman aynı zamanda büyük bir Anadolu krallığının ve onun zenginliğiyle ünlü cömert kralının sonunu işaret etmekteydi12.
-
Şek. 2
-
Şek. 3
-
Şek. 4
-
Şek. 5
-
Şek. 6
-
Şek. 7
-
Şek. 8
-
Şek. 9
-
Şek. 10
-
Şek. 11
-
Şek. 12
-
Şek. 14
-
Şek. 15
-
Şek. 16
-
Şek. 17
-
Şek. 18
-
Şek. 22
-
Şek. 23
-
Şek. 24
-
Şek. 25
-
Şek. 26
-
Şek. 27
-
Şek. 28
-
Şek. 29
-
Şek. 30
Dipnotlar
- 1Kerschner, “Lidyalıların Komşuları Ionialılar ve Aiolialılar”; Kerschner 2006; Buxton 2002.
- 2Herodotos’un anlatımı aşağı şehir ile akropolisin savunma yapılarını açıkça ayırmamaktadır. Hyroiades’in tırmandığı kayalık “Tmolos’a bakan yüzde” akropolise ait olarak tarif edilse de, metnin verdiği genel anlam Kyros'un ordusunun sadece akropolisi değil, tüm aşağı şehri de kuşattığı ve akropolisin düşmesinden sonra aşağı şehrin (asty) de ele geçirildiği ve yağmalandığı şeklindedir.
- 3Mosshammer 1979; Burstein 1984.
- 4van der Spek 2021; Grayson 1975; Cargill 1977; Cahill ve Kroll 2005; cf. Kalaitzoglou 2008. “Ú[...” Urartu olarak J. Oelsner tarafından okunmuştur (Oelsner 1999, followed by Rollinger (Rollinger 2003, 315; Rollinger 2008), Stronach 2007; Stronach 2008).
- 5Grayson 1975; Cargill 1977; Cahill ve Kroll 2005; cf. Kalaitzoglou 2008. “Ú[…”nun “U[rartu”, olarak okunması J. Oelsner tarafından (Oelsner 1999, ardından Rollinger (Rollinger 2003, 315; Rollinger 2008), Stronach 2007; Stronach 2008, ve daha birçokları). Selim Adalı ve diğerleri tarafından gerçekleştirilen daha yeni çalışmalar “Lu[”nun daha muhtemel bir okunuş olduğunu önermektedir (Adalı baskıda).
- 6Greenewalt 1992; Greenewalt 1997.
- 7Greenewalt ve Heywood 1992.
- 8Cahill ve Kroll 2005.
- 9Greenewalt 1997.
- 10Greenewalt 1997.
- 11Summerer 2008; Summerer 2007a; Summerer 2007b.
- 12G. Summers’ın Kerkenes Dağ hakkındaki sözleri.