Preliminary Reports from Kazı Sonuçları Toplantısı (Annual Symposium on the Results of Excavations) (1999-2018)
by Nicholas Cahill
Sardeis, 2011
Giriş
2011 yazında Sart Amerikan Hafriyat Heyeti; kazı, jeofizik yüzey araştırması, konservasyon, restorasyon ve antik şehrin ve Bin Tepe nekropol alanının yayınları projelerini üstlenmiştir. Bahadır Yıldırım yine kazının yardımcı başkanı, Crawford H. Greenewalt, jr. onursal başkan ve İzmir Arkeoloji Müzesi’nden Seval Konak Kültür ve Turizm Bakanlığı Temsilcisi olarak katılmışlardır. Seval Hanım’a yardımlarından, desteklerinden, bilgisinden, sıcaklığından ve ılımlı tutumundan dolayı minnettarız.
ByzFort Sektörü
Bu sezon, Artemis Tapınağı ile antik kentin merkezinde yer alan ByzFort ve Alan 49 olarak adlandırılan yanyana iki tepede kazılar yürütülmüştür (Şek. 1, 2). Şehrin merkezinde yer alan, yaklaşık 6 hektarlık bir alanı kaplayan ve aşağı şehirden anıtsal kireçtaşı teras duvarlarıyla ayrılan bu iki tepe de Lidya döneminde teraslandırılmıştır (Şek. 3). Kazının bu sezonki hedeflerinden biri ByzFort sektörünün doğu ucunda yer alan ve geçen yıllarda erozyonla ortaya çıkmış olan, kireçtaşı bloklardan inşa edilmiş Lidya teras duvarını araştırmaktır.1 Kazı çalışmalarıyla birlikte burada, üç farklı teras duvarı olduğu anlaşılmıştır. Bunlar muhtemelen M.Ö. 6. yy’ın ilk yarısına tarihlenen iki evreye aittir (Şek. 4, 5, 6, 7). Erken evre, yukarıya, tepeye doğru kademelenen paralel iki terastan oluşmaktadır. Bunlar kurşun kelebek kenetler ile tutturulmuş nispeten daha küçük bloklardan inşa edilmiştir ve bir kenet in situ halde korunagelmiştir. Yine M.Ö. 6. yy’ın ilk yarısına tarihlendiği anlaşılan daha sonraki bir dönemde, bu duvarın bir kısmı sökülmüş ve yeni bir oryantasyonda tekrar inşa edilmiştir. Erken duvarlar ana teras duvarına paralel haldeyken ve muhtemelen doğal topografiyi yansıtırken, geç duvar farklı bir oryantasyondaydı ve tepenin kuzey ucundaki Lidya terasına paralellerdi. Bunlar aynı zamanda geçen yaz jeofizik araştırmalarıyla ortaya çıkarılan, tepenin tamamını kaplayan duvarlara paralellerdir (Şek. 2, 4). Bu, bize Lidya döneminde tüm tepenin tek bir sisteme uyumlu olması için yeniden organize edildiği fikrini verir.
-
Şek. 1
-
Şek. 2
-
Şek. 3
-
Şek. 4
-
Şek. 5
-
Şek. 6
-
Şek. 7
Alan 49
Bitişik tepedeki sektör Alan 49’daki kazılarla kireçtaşı kesme bloklardan, devşirme kireçtaşı ve mermer bloklardan inşa edilmiş, M.Ö. 6. yy’ın ilk yarısına tarihlenen Lidya teras duvarının bir kısmı daha ortaya çıkarılmıştır (Şek. 4, 8). 2010 yılındaki kazılarla, bu duvarın muhtemelen M.Ö. 7. yy’a tarihlenen büyük, poligonal taşlardan yapılmış teras duvarı kalıntılarının üzerinde inşa edilmiş olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu duvar, Erken Roma döneminde sökülüp, yeniden inşa edilmiştir. Roma döneminde daha sonraları yine aynı işlemden geçmiştir. Böylece bu duvar 1000 yıldan fazla bir süre kullanımda kalmıştır. Tepedeki kazılarda el değmemiş Lidya tabakalarına ulaşılamamıştır. Lakin, ulaşılan en düşük seviyedeki tabakada, çoğunlukla M.Ö. 6. yy’a tarihlenen Lidya çanak çömleği içeren bir kontekstte, tunç tel kakma üzerinde jasper taşından, üzerinde uzun kıvrık boynuzları olan, otlanan bir yaban keçisi işlenmiş mühürtaşı bulunmuştur (Şek. 9, 10). Bu, Sardeis’te Harvard-Cornell Kazıları tarafından bulunan bu tür ilk mühürtaşıdır. Ve Sardeis’te mezarlardan ziyade yerleşim tabakalarında bulunmuş olan ilk mühürtaşıdır.
Lidya teras duvarının, Hellenistik dönemde, şu an sadece temelleri korunagelmiş önemli binaların yapıldığı zamanlarda, halen kullanımda olması ihtimali vardır. Anlaşılan o ki bu duvarlar ve Lidya teras duvarı, M.S. erken 1. yy’da muhtemelen M.S. 17 depremiyle yıkılmışlardır ve teras, aynı kireçtaşı blokların kalın harçlı moloz taşlarla desteklenerek devşirme olarak kullanılmasıyla tekrardan inşa edilmiştir. Birkaç önemli Erken Roma dönemi aşaması korunagelmiştir, bunlardan bir tanesi kısmen ortaya çıkarılan bir fırını içerir. Daha sonraki Roma safhaları içerisinde, toprağa gömülü inşa edilmiş sıvayla kaplanmış geniş bir küvet ve diğer hidrolik aksamı içeren bir oda ile terasın yan tarafına, Lidya ve Erken Roma teras duvarlarının karşısına konuşlandırılmış başka bir oda yer alır. Bu son odada, bir oturma sırasının altından yaklaşık 123 adet Geç Roma bronz sikkesi içeren bir define ortaya çıkarılmıştır (Şek. 11). En geç arkeolojik evre ise küçük bir alanda sayıları 15’i bulan, olasılıkla Bizans dönemine tarihlenen mezarlar dizisidir (fig. 12). Geçen yıllarda olduğu gibi, bu mezarlardaki buluntular az sayıdadır ve kesin tarihlendirme yapmak mümkün değildir.
Bu alanın uzun vadeli tarihçesini henüz anlamaya başlıyoruz ve gerçekten de burada görülen devamlılık çarpıcı boyutlardadır. Teras duvarı M.Ö. 7 veya 6. yy’dan itibaren, tamamen terk edilmesine kadar geçen 1000 yıllık süre boyunca kullanımdaydı. Kazılar ve jeofizik araştırmalarla ortaya çıkarılan daha geç tarihli yapılar da Lidya dönemindeki hizalanmaları takip ederler. Bunlara ek olarak 2006 yılında tiyatronun caveası içerisinde kazılmış olan bir Lidya evi aynı hizalamayı takip eder vaziyettedir. Şehrin bu alanı da, bitişiğindeki ByzFort sektörü de muhtemelen daha Lidya döneminde yapılandırılmış ve tasarlanmıştır.
Henüz 1977 yılında Prof. George Hanfmann, ByzFort sektörünün Kroisos’un Sarayı’nın olası mevkii olduğunu öne sürmüştür ve bu tepedeki ve bitişik sektör Alan 49’da gerçekleştirilen kazılar bu tezi destekleyici niteliktedirler.2 Kesme kireçtaşlardan oluşan anıtsal teras duvarları mesken harici yapılardandır, giriş kapısı ve saraylar gibi kamusal binalar ya da mabet yapıları için uygundurlar.3 1980’lerde ve 1990’larda yapılan kazılarda çok sayıda jasper taşı parçaları bulunmuştur. Jasper taşı Persepolis, Daskyleion, Uşak ve diğer yerlerde kraliyet mensupları ve elitlerin kullandığı sofra eşyalarını yapmada kullanılan bir malzemedir ve söz konusu alan için, bunlar ve mühürtaşları konutsal kullanımdan ve daha az uygun olan mabetsel kullanımdan ziyade elit bir kullanım fikrini ortaya çıkarır.
-
Şek. 4
-
Şek. 8
-
Şek. 9
-
Şek. 10
-
Şek. 11
-
Şek. 12
Artemis Tapınağı
Artemis Tapınağı’nda yapılan kazılardaki amaç, mabedin doğu ucundaki in antis sütunları incelemektir (Şek. 13, 14, 15). Her ne kadar çoğu uzman bu sütunların mevcut olmuş olduğunu varsaysa da, 1911’de batı sundurmada ve 1972 ile 1996’da doğu sundurmada yapılan kazılarda, ne sütunlara ne de bunların temellerine ait bir ize rastlanmıştır.4 Çoğu yazar, Gruben’in önerisi olan, kendisinin ve diğerlerinin M.S. 2. yy’a tarihlediği, Roma döneminde in antis sütunların söküldüğü ve bunların tapınaktaki yeni sundurmaların bir parçası olarak kaideler üzerine yeniden dikildikleri fikrini takip ederler. Bu kaldırma işlemi doğu kapısı ve yeni kaideli sütunlar arasında geniş bir alan kalmasına sebep olmuş olmalıdır ki bu alanın genelde gökyüzüne açık olduğu düşünülmektedir.5
Tapınak temelleri doğal kil ana kaya içine ve üzerine inşa edilmiştir. Bir antadan diğer antaya kadar uzun bir açma kazılmıştır ve bu açma doğal kil ana kayaya kadar inmiştir (Şek. 15, 16, 17). Bu da, ana kaya içerisinde in antis sütunlarının temellerinin olması gereken yerlerde antik kesikler ve in situ olduğu düşünülen bir temel bloğu ortaya çıkarmıştır. Her ne kadar bu temellerin neredeyse tamamı sökülmüş olsa da, bu bize Hellenistik tapınağın in antis sütunlarının olduğunu kanıtlar.
Bu sütunların temelleri Roma döneminde halen yerlerindeydi, çünkü Roma evresine ait olan doğu kapısına uzanan merdivenlerin temelleri, bunların etrafında yapılmışlardır. Sütunlar ve temelleri bir antadan diğerine uzanan bir çukur açılarak kaldırılmış ve bu çukur, muhtemelen in antis sütunlarının kalıntıları olan, sütun başlıkları parçaları, flütler ve daha başka birçok mimari öğe içeren toprak ile geri doldurulmuştur. 1996 yılında, aynı dolgu içerisinde, tapınakta bir yere dikilmiş olan birkaç devasa heykelden biri olan Commodus heykeline ait devasa bir baş bulunmuştur. (Şek. 18, 19).6 Merdiven temelleri, sütun temelleri kaldırıldığı vakit oluşan boşluğa doğru hafifçe eğilmişlerdir. Bu dönemde merdivenler kullanım dışı olmalıdırlar (Şek. 20).
Bu çukurun içerdiği dolgu M.S. geç 4. veya erken 5. yy’a tarihlenen, Geç Roma dönemine ait tek bir birikinti seviyesi oluşturur (Şek. 21).7 Sütun parçaları kalıntıları, bu dönemde sadece sütun temellerinin değil, aynı zamanda in antis sütunların da yerlerinden taşındıklarını ve kırıldıklarını gösterir. Bundan dolayı, Hellenistik in antis sütunlarının Geç Roma dönemine kadar yerlerinde durdukları ve bu dönemde temelleriyle beraber yerlerinden söküldükleri sonucuna vardık. Kaideli sütunlar, bu sebeple in antis sütunları olamazlar, ancak peristilden yaklaşık 1,6 m daha yüksek olan celladan getirilmiş olmaları gerekir ki bu da kaideleri açıklar. In antis sütunları sağlam haldeyken, sundurmanın Roma İmparatorluk Dönemi’nde çatıyla örtülmüş veya örtülmek istenmiş olması olasıydı.
Geç Roma döneminde bu sütunların temelleriyle beraber kaldırılmasının sebebi belirsizdir. Tapınakta alınması kolay daha başka bloklar varken bunun nedeni basitçe malzeme almak olamaz. Bu sütunlar ve bunların temelleri tapınağın geç antik çağdaki değişikliği veya dönüşümü ile ilgili olarak özellikle hedef konumunda olmalılardır. Bu yakınlarında yer alan şapel, M Kilisesi (Church M) ile alakalı olabilir.
Hellenistik kuzeydoğu antasının temel blokları üzerinden başlayarakön taraftaki Roma sundurma sütununun (no. 16) temellerine doğru devam eden çanak çömlek, duvar enkazı, tuğla ve çatı kiremidi parçaları tek bir tabaka oluşturmuş halde bulunmuşlardır. Bu tabaka, sütunun temellerine harçlanmış olduğu için, sütunun yapımıyla çağdaş olduğunu kanıtlar (Şek. 22). Bu alandan çıkarılan çanak çömlek en az 5 adet tüme yakın obje içerir: büyük bir Broneer Tip 21 kandil (Şek. 23), bir yerel üretim krater ve bir sürahi, bir adet Pseudo-Kos amforası ve bir adet pişirme kabı (Şek. 24). Buradan elde edilen çanak çömlek parçaları arasında ESB1’in erken formlarına ait parçalar, kalıp yapımı kase parçaları, 3 kalıp parçası ve İnce Cidarlı Roma kasesi (Thin-Walled Ware) parçaları vardır. Kandilin ve ESB’nin M.S. 1. yy ortalarından daha sonra olması muhtemel değildir. Bu tabakada M.S. 1. yy’dan daha geçe tarihlendirilmesi gereken hiçbir buluntu yer almaz. Bu da, tapınağın Roma evresi genelde 2. yy’a tarihlendirilse de inşaat faaliyetlerine genellikle öne sürüldüğü gibi Hadrian ya da Antonine dönemlerinde değil, daha erken bir dönem olan Julio-Claudian döneminde başlanmış olduğu fikrini ortaya koyar.8
-
Şek. 13
-
Şek. 14
-
Şek. 15
-
Şek. 16
-
Şek. 17
-
Şek. 18
-
Şek. 19
-
Şek. 20
-
Şek. 21
-
Şek. 22
-
Şek. 23
-
Şek. 24
Jeofiziksel Araştırmalar
GGH Solutions in Geoscience’dan (GGH Yerbilimde Çözümler) Christian Hübner ve Stefan Giese şehirde ve Bin Tepe’de jeofizik araştırmalar yürütmüşlerdir. Şehrin merkezindeki tepelerde yaptıkları araştırmalar bu alandaki yapıların konumlandırılmalarının anlaşılmasına yardımcı olmuş ve bu alanın organizasyonunun ve uzun vadeli tarihinin anlaşılmasına katkıda bulunmuştur (Şek. 4, 25). Jeoradar 1-2 m kadar derine işleyerek, birkaç adet derine gömülmüş yapının tanımlanmasına yardımcı olmuştur. ByzFort tepesindeki yapıların, tepenin önünde bulunan Lidya terasına uygun olarak, komşu tepe Alan 49’dakilerin ise batı yamacındaki Lidya terasına göre konumlandırıldığını teyit etmiştir. Manyetometre araştırması daha az bilgi verici niteliktedir.
Bin Tepe’de gerçekleştirilen jeofizik araştırmaları Karnıyarık Tepe olarak bilinen çapı 220 m ve yüksekliği 53 m olan devasa tümülüse yoğunlaşmıştır. 1962 - 1966 yılları arasında tünellerden yola çıkarak Sart Amerikan Hafriyat Heyeti tarafından araştırılan tümülüste 1993 ile 1995 yıllarında jeofizik araştırmalar ve karotlamalar yapılmıştır.9 Tüneller, tümülüs genişletilirken gömülmüş olan bitirilmemiş krepis duvarını ortaya çıkarmıştır, ancak tümülüsün ortasındaki mezar odasının yerini belirlemede başarısız olmuşlardır. Elektrik dirençli tomografi (ERT) ve manyetometre araştırmaları tepenin yüzeyinde gerçekleştirilmiştir, ancak tepenin boyutları, aletlerin 1960’larda açılmış tünelleri bile belirlemesine engel olmuştur. Tünellerde yapılan jeofizik araştırmaları bir başka anomaliye rastlamıştır. Ancak bu da jeolojinin veya tümülüs dolgusunun bir sonucu olabilir.
-
Şek. 4
-
Şek. 25
Örenyeri Konservasyonu ve Lidya Sunağı
2011 senesi Artemis Tapınağı’na bitişik olan Lidya Sunağı’nın üç yıllık restorasyon projesinin ikinci yılı idi.10 Çalışmaların bu seneki odak noktası, 2010 yılında restore edilmiş olan sunağın erken dönemine ait LA1 olarak adlandırılan evreyi çevreleyen, daha geç döneme tarihlendirilen LA2 evresi idi. LA2 evresinin ön kısmında yer alan mermer basamak bloklarının hemen hemen hepsi antik dönemde çalınmıştır ve kumtaşı temeller ile çevre duvarının durumu 1910 senesindeki kazılardan bu yana doğa koşullarından dolayı bozulmuştur. Korunagelen bloklar silan ve akrilik konsolidanlarla sağlamlaştırılmış ve duvarlar bulundukları yıl olan 1910 senesindeki durumlarına uygun olarak restore edilmişlerdir. Basamakların temelleri açıkta bırakılmayacak kadar hassas durumda olduğundan, bunları tekrar gömmek yerine, hem yapıyı korumak hem de ziyaretçilere daha anlaşılır kılmak amacıyla, sökülmüş mermer basamakların yerleri, yeni traverten bloklarla kaplanmıştır (Şek. 26).
Sinagog mozaiklerinde gerçekleşen donma kabarmasından, iklim koşullarından ve açıkta kalmadan doğan hasarla ilgili çalışmalara da devam edilmiştir (Şek. 27). Kaplama harçları ve bozulmaya uğrayan modern tamiratlar da temizlenmiş ve bakımları yapılmıştır. Diğer konservasyon projeleri 1963 yılında Sinagog’da bulunmuş yuvarlak bir yapı modelinin tamiratını ve çalışmasını içerir. Bulunduğunda yanmış ve kötü şekilde tahribata uğramış, Atina’daki Lysikrates Anıtı’nın daha küçük versiyonu olan bu anıt Geç Roma Sinagogu’nda devşirme olarak kullanılan daha erken dönem malzeme örneklerinden biridir (Şek. 28, 29, 30).
-
Şek. 26
-
Şek. 27
-
Şek. 28
-
Şek. 29
-
Şek. 30
Elektrum ve Altın Analizleri
2008 ve 2009 senelerinde bulunmuş olan iki Lidya elektrum sikkesi ile ilgili çalışmalar Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Doç. Dr. Bülent Önay’ın yardımlarıyla devam etmiştir (Şek. 31, 32). Diğer Lidya elektrum sikkeleri gibi bunlar da %53 altından ve %44 gümüşten darp edilmişlerdir. 19. yy’dan beri nümismatlar, Sardeis civarında bulunan altının önemli ancak tam kestirilemeyen oranda (yaklaşık %27) gümüş içerdiğini ve en erken sikkelerin bir şekilde sadece ağırlığını değil ama saflığını da garanti ettiğini iddia ederler.11
Bundan dolayı Paktolos çayından ve Sardeis civarındaki diğer akarsulardan alınan doğal altın örneklerinin SEM-EDS analizleri yapıldı. Bu bize beklenmedik şekilde Sardeis civarındaki doğal cevherin sadece gümüş izleri içeren neredeyse saf altın olduğunu gösterdi. Bu ‘Eğer Lidyalılar sikkeleri için elektrumu Paktolos’tan elde etmedilerse, nereden elde ettiler?’ sorusunu ortaya çıkarır. Gyges’in hükümdarlığı kadar erken dönemde, Lidyalılar, antik dönemde ve günümüzde altınlarıyla ünlü olan, Mysia ve Troad bölgelerini kontrol altında tutmaktaydılar. Bu alandaki altın madenciliğinin Lidya dönemine kadar erkene gittiği kanıtlanmıştır ve bu alanda ele geçen altın büyük oranda gümüş içermektedir.12 Bunlara bağlı olarak, bu alan Sardeis’in aksine dünyanın ilk sikkesinin basıldığı değerli metalin kaynağı olabilir ve sikkenin ilk darp edilişi yerel kaynakların kontrolünden ziyade, M.Ö. 7. yy’da Lidya krallığının hakimiyetinin yayılması ile ilgili olabilir.13
-
Şek. 31
-
Şek. 32
Prof. Crawford H. Greenewalt, jr., 1937-2012
4 Mayıs 2012’de, Anadolu arkeolojisinin duayeni ve dost insan Crawford H. Greenewalt, jr’ı kaybettik (Şek. 33, 34). Kendisi 1959’dan 2011’e kadar her yaz Türkiye’de Sardeis, Gordion, Eski Smyrna ve Pitane gibi kazılarda bulunmuştur. 1976’dan 2007 senesine kadar geçen yaklaşık 30 sene Sardeis kazı başkanlığı görevini üstlenmiştir. Vefatından az bir zaman öncesine kadar da özellikle çok sevdiği Lidya seramiği üzerinde bilimsel çalışmalar yapmıştır. Greenie bir bilim insanı olduğu kadar, aynı zamanda bir sanatçıydı. Birçok Anadolu arkeoloğu ve kendisini tanıyan bölge insanı onu hoşgörülü gülümsemesi, olağanüstü bilgisi, irfanı, fedakarlılığı ve alçakgönüllüyle hatırlayacaktır.
(Kazı Sonuçları Toplantısı 34: 147-160’dan uyarlanmıştır.)
-
Şek. 33
-
Şek. 34
Dipnotlar
- 1Ratté 2011, 102-7.
- 2Hanfmann 1977.
- 3Ratté 2011.
- 4Gruben 1961, 166-7; Hanfmann ve Waldbaum 1975, 82; Greenewalt ve Rautman 2000, 674-5; Cahill ve Greenewalt 2016.
- 5Gruben 1961, 166-7; Howe 1999, 204-5; Yegül 2012, 105, şek. 8.
- 6Greenewalt ve Rautman 2000, 675-6.
- 7Afrika Kırmızı Astarlı keramik (ARS Hayes Form 59 ve 61) ve diğer seramikler ve 1972 yılında bulunmuş II. Constantius Caesar (M.S. 324-330) dönemine ait bir sikkeyle tarihlendirme yapılmıştır (Sikke 1972.1001, bkz. Buttrey vd 1981, no. 297). 2012 yılında Andrea Berlin, Elizabeth DeRidder, John Hayes, Ulrike Outschar, Marcus Rautman, ve Susan Rotroff seramikleri inceleme nezaketini göstermiştir.
- 8Roma evresinin tarihlendirilmesiyle ilgili olarak bkz. Gruben 1961, 182; Howe 1999, 204; Yegül 2012, 108-9. Tabakanın ve tapınağın tarihlendirilmesi ile ilgili çalışmalar halen devam etmektedir.
- 9Ratté 2011, 74-77, daha önceki kaynakçayla.
- 10Hanfmann ve Waldbaum 1975, 88-103; Ratté 2011, 123-5.
- 11Örneğin, Head 1887; Wallace 1987; Le Rider 2001; Kroll 2001; Kroll 2008.
- 12Yılmaz 2002, 1837-1838.
- 13Bkz. Cahill, Hari, Önay ve Dokumacı (yakında çıkacak).